3 Haziran 2012 Pazar

Değişen Aktörleri ve Oyun Kurallarıyla Türkiye'de Siyaset !

30'lu yaşların ortalarındayım aşağı yukarı.. 12 Eylül darbesini ve öncesini çok az hatırlıyorum. 27 Mayıs darbesinde ise daha doğmadığım için o günleri yaşayanların ve tabii ki internet arşivlerinin banttan yayınına mecburum.


27 Mayıs öncesindeki Türkiye, ortaya yakın yerinden yırtılmış bir resim gibi canlanıyor beynimde. Resmin bir yanı "İsmet Paşacı Halkçılar" ,  diğer yanı ise "Demirgıratlar".. Bırakın Türkiyenin büyük şehirlerini, bazı köylerde bile bakkalları, hatta kahveleri "parsellemiş" ayrılıklar..

12 Eylülde de benzer bir durum var. Etiket farklı ve daha keskin hatlarla ayrılıyor "öteki"ler.. Ya solcusun o dönemlerde ya sağcısın. Solcu kendi içinde üç beş renk tonuna ayrılıyor, sağcı da.. Ama "açık mavi, turkuaz, lacivert" dense de adlarına nasıl mavi ise ortak adları, insanlar da öyle.. "Ya sağcısın, ya solcu.." Efelenip "ben ortadayım kardeşim" deme şansını kullanmaya kalkanlar ise çoğu zaman hem sağcıdan, hem solcudan zılgıtı yemiş ve "ne diyorsanız o'yum, hatta en kralıyım" deme raddesine gelmiş..


Neyse köprünün altından çok sular aktı ve 80 darbesinin zehri de yavaş yavaş bünyeden atılmaya başlandı. Bu yıllar aynı zamanda bu satırları yazmakla hangi akla hizmet ettiği bilinmez şahsın da "bizzat, şahsen gözlem yapabilme" yıllarının başlangıcına rastlar..

Merhum Turgut Özal'ın deyim yerindeyse gol kralı, Anap'ın da açık ara şampiyon olduğu ilk seçimlerden sonra daha bir "renkli"leşmeye başladı Türkiye..
Sağda geniş bir yelpaze üzerinde farklı "ton"larda partiler-gruplar-gönül bağları oluşmaya,  Anap'ın Mevlana tarzı "ne olursan ol yine gel" felsefesi gevşemeye başladı.

Ülke siyasetinde tabanı olan ve 12 Eylül'ün nekahat sürecini atlatmaya başlayan Milli Görüş camiası ve Ülkücüler merhum liderleri Erbakan ve Türkeş ile ülke siyasetinde tekrar "biz de varız" demeye başladılar.

"Sizden neyim eksik binaenaleyh" diyen, Türk siyasetinin idareli kullanılsa rahatlıkla Bağ-Kur'dan 3 kere emekli olabilecek ismi Süleyman Demirel de oyuna katılınca sağda farklılaşma resmen mitoz bölünme netliğinde görülmeye başlandı.

Anap kendi içinden Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz gibi akla ilk gelen aktörlerini çıkardı. Demirel'in rahle-i tedrisinden geçenlerin sonraki yıllarda Türk siyasi tarihinde "haber olma" yoğunluğuna baktığımızda ise Demirel'e "altyapı fabrikası şampiyonumsu siyasetçi " demek yanlış olmaz galiba..
Hüsamettin Cindoruk'a Demirel'in asker arkadaşı diyebiliriz rahatça.. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Köksal Toptan gibi ilk akla gelen isimlerin yanı sıra İlhan Kesici gibi "bir türlü beklenen patlamayı yapamayan yıldız adayı" bir ismi de bizzat keşfedip aileye transfer ettiği için Demirel'in Türkiye siyasetinde "sağa çeken" platformda etkisi bellidir..

Sağ'ın eskileri olmalarına rağmen merhum Erbakan ve Türkeş'in başkanlığını yaptıkları veya onursal bir numarası oldukları siyasi oluşumlarda Anap ve Dyp çizgisi sert bölünmeler çok fazla görülmemiştir. Bunda en önemli faktörlerden birisi de bu siyasi oluşumların aynı zamanda "kökleşmiş idealleri" temsil etmeleridir belki de..

Birkaç kez kapatılmasına rağmen Milli Görüş çizgisi genelde Recai Kutan'ın emanetinde "yıkılmadım" demiştir. Güç kaybetmeye başladığı yıllarda önce bugünün Ak Parti'sinin çekirdek kadrosunun, sonra da "mecburen" Numan Kurtulmuş'un kendilerine göre "hicret"leri yaşanmıştır. Şu günlerde az olsun benim olsun diyen butik bir siyasi hareket olarak hayata devam etmektedirler..

Keza merhum Türkeş ile özdeşleşmiş Milliyetçi Hareket te Türkeş'in vefatından sonra hafif sancılı bir şekilde başa geçen Devlet Bahçeli ile bugüne kadar yola devam etmiştir.
Merhum Türkeş'in sağlığında gerçekleşen ve fikri olarak daha farklı bir tabana seslenen Büyük Birlik Partisi ve merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun ayrılığı dışında Mhp de Türk siyasi hareketinde kendisine üç aşağı beş yukarı değişmeyen bir yüzdede yer bulmuştur.

Seçim pusulasında yer alsalar ve "sağ parti" denilse bile Millet Partisi, DP, LDP gibi partiler ise sadece "mühim olan yarışmaya katılmaktı" demektedirler.
------------------------

Sol'a bakacak olursak: 80 sonrası ilk seçimlerde (1983) Halkçı Parti olarak Meclise giren sol siyasi düşünce 1987 seçimlerinde ilk bölünmesini yaşamıştır. Merhum Erdal İnönü'nün Sodep'i ve merhum Bülent Ecevit'in Dsp'si sol oylara talipli çıkmıştır. Dsp her ne kadar barajı geçemese de % 8.50 lik oy almış ve Sodep'i % 24'e mecbur bırakmıştır.

1995 seçimleri 12 Eylül sonrası ülke siyasetinde ilk gerçek çok partili seçimler sayılabilir. Dsp ve Chp'nin yanı sıra Murat Bozlak'ın Hadep'i ve Perinçek'in İşçi Partisi de seçimlere girmiştir. % 30'u bulmayan sol oylar ise kendini sağcı olarak ifade etmeyen kitlede "yolunda gitmeyen birşeyler var" cümleleri kurma nedenidir..

Hali hazırda son seçimler sayılan 2011 seçimlerinin en ilginç sonuçlarından biri ise bir zamanlar iktidar olmuş, milyonlarca insanın oyunu ve gönlünü kazanmış Demokrat Parti, Dsp, Dyp, Saadet Partisi gibi partilerin toplamda sadece % 2.35 oy alabilmesi ve deyim yerindeyse "harç bitti, amele paydos" demeleridir belki de..
--------------------------------------------------

Gelelim bugüne.. Haziran 2011 itibariyle Türkiye'de tam 61 siyasi parti var. Politikayı amatörce de olsa takip etmeye çalışan biri olarak az önce kağıt-kalem siyasi parti listesi yapmaya çalıştım. Bir kısmı yarım yamalak ta olsa 15'i bulmadı ezberimdeki siyasi parti ismi..

Sizlerden de pek çoğunuzun adını ilk kez duyacağı siyasi partileri var güzel ülkemin :
Gönül Birliği Yeşiller Partisi, Sağduyu Partisi, Büyük Anavatan Partisi , Ebedi Nizam Partisi , Vatanseverler Partisi gibi siyasi partiler şu anda tabelalarıyla dahi olsa Türkiyede "yayında"lar..

2011 seçim sonuçlarını okuduğumuzda ise seçmenin-milletin-halkın (yazarın tarafsız görünme ve linçten kurtulma çabasıdır*) ne kadar çok alternatifi olsa da kararının pek değişmediğini görüyoruz. Son genel seçimlere 15 siyasi parti ve Bağımsızlar katılmış.
Ama sadece 3 parti ve bağımsız adayların bir kısmına "beni temsil edebilirsin" demiş seçmen. Burada seçim barajının %10 olması gibi bildik mazeretler-iddialar devreye girse de Türkiyede "ağzımla kuş tutuyorum" dese bile inandırıcılığı olmayan siyasi oluşumlar partileşmiş durumda.
Şu anda TBMM'deki temsil gücünün toplam oyların % 90'dan fazlasını almış olması, halkın kalan 12 siyasi partiye "pastanın % 5'i sizin, bozdurun bozdurun yiyin" demesi bir başka deyişle..
-------------------------------------






Sadede gelirken :


2012 yılının mevcut siyasi görünümü de pek farklı değil. Klasik "bugün seçim olsa" önermesinde Meclis aritmetiğinde çok büyük değişiklikler beklemek hayalcilik olur. "Bir parti daha Meclis'e girer" diyebilmek ise "% 51 ile iktidarız" diyen Haydar Baş'ın cümlelerini akla getirir sadece ve tebessüm ettirir duyanı..



Peki nedendir bu hal?
Türkiye'de yüzde bin mükemmel midir herşey? Halk Malazgirt Zaferi'nden bu yana en yüksek hayat standartlarını mı yaşamaktadır? Kişi başına milli gelirde dünya birincisi midir? Yaz tatilini kutuplarda, kış tatilini Ekvator'da mı geçirmektedir? 

Bu soruların hepsine hemen "evet" denemeyeceğini iktidar partisi mensupları da bilmektedir mutlaka. Mevcut durumda ekonomik, siyasi ve özellikle güvenlik anlamında can sıkan detaylar olduğunda da 75 milyonun çoğunluğu mutabıktır.

Avrupa ve dünyada yaşanan zincirleme ekonomik krizler, komşularımız ve yakın çevremizdeki ülkelerin yaşadığı değişimler ve sorunlar bizi de etkilemektedir. Ayrıca yıllardır çözemediğimiz terör sorunumuz ve ekonomik problemlerimiz gibi maddeler alt alta getirildiğinde "ve Keloğlan padişahın kızıyla sonsuza kadar mutlu-mes'ut bir ömür sürmüş!" romantizminde bir masal güzelliğini yaşamadığımızı anlamamız da zor değil..

Bütün bunlara rağmen herkesin mutabık olduğu "bugün seçim olsa Ak Parti yine açık ara iktidar olur!" konjonktürel gerçeği uzaydan mı inmektedir?
Bu yarışın başında belirginleşen farkın nedeni nedir?

Bütün bu soruların cevabını da bir sonraki yazıda verelim isterseniz..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler..