Hayat bir merhaba ile elvedanın arasına sıkıştırdığımız zamanlardan ibaret. Ve bu "arada kalmış" zamanların rengi bize kalmış. Ya katran karası, ya dumani gri veya denizimsi, gökyüzümsü maviler.. Tamam, ciddiye de alın ama nolur "arada hayatı da yaşayın be abiler!"
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Seksenler Dizisi ve Benim Seksenlerim - 1 :)
Salı gününü Çarşamba'ya bağlayan gece.. Seksenler gecesi..
Hasbelkader anne ve babamın uzun zamandan bu yana beraber TV izlediğimiz en uzun zaman dilimi. Ve onların görmeyi özlediğim kahkahaya çeyrek var tebessümlerinin en bol kepçe haline şahit olmam.. Mutlu olmam, şükrün milyon kere milyonu etme şansım olsa bile sırf bu anların borcunu ifadan uzak olmayı hissetmek..
Bi ara annem sahnenin birinde "senin de vardı böyle gömleğin" dedi.. Al sana eski resimleri karıştırma, anılarla kavga dövüş olma fırsatı..
Öncelikle söyleyeyim çocukluğumdan bu yana bizim evde "fotoğraf albümü" denen bir obje yoktur.
Bunun nedeni de iki çocuğu olan bir akraba teyzenin aile resimlerine baktıktan sonra ilk ve tek resim albümümüzü orta yerde bırakmasıdır.
Sonrasında bu teyzenin çocuklarının eline geçen ilk ve son resim albümümüzün ve albümdeki resimlerin parça-pinçik edilmeleri çocuk ruh halimle şahit olduğum en ders verici olaylardandır.
Fizik itibariyle hafiften bi "hamur işi ve protein" bileşiminden meydana gelen bu teyze iki çocuğunu Anadolu tabiriyle eşek sudan gelene kadar evire çevire terbiye etmiştir. Biraz da mahcubiyetin etkisiyle uluslararası ziyaret sayılacak mahalleler arası ziyaretini yarıda kesmiş ve olay yerini terketmiştir.
Ama onun gidişiyle herşey düzelmemiş, döviz düşmemiş, borsa tekrar toparlanma sürecine filan girmemiştir bizim evde.. Dünyanın en bi tane annesi evin içinde baya bi volta atmış, bana ve ablamı acıtmadan zılgıtlamış ve normale döndükten sonra o resimleri nasıl kurtarabileceğimizi sesli düşünme faslımızı başlatmıştır.
Önüme konan 404 marka yapıştırıcı ve para bandıyla onlarca parçayı birleştirip resimleri eski haline getirme çabamdır o günün devam eden sahnesi. Annemin zıplayan tansiyonunun kulaklarımın Sergenleşmesi olarak bana dönmemesi için gıkımı çıkarmadan belki 2 saat boyunca "resim restorasyonu" yaptığımı bilirim.
Epey bi resmi kurtarmıştım o yaşımda. Ama bu operasyon esnasında gaz maskesi kullanmadığımdan olsa gerek (Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık? durumu) hafiften bi "kafam güzel" olmuştum doğal olarak. Abartısız 24 saat boyunca anlamsız tebessümlerle hayata bakmıştım..
Evdekilerin "maşallah ne uslu çocuk oldun böyle" demelerine "he valla, fabrika ayarlarımda bi yamulma var ama Allah hayretsin" dercesine yaklaşmaktan başka şansım yoktu.. Çok sonraları öğrenmiştim yapıştırıcı ve benzer uçucu maddelerin sarhoşluk yapabileceğini. Ve belki de çocukluktan "o duyguyu" yaşadığım için hamdolsun işim olmadı hiç o tür kimyasallarla..
O günden sonra anayasa ve babayasa'nın ortak kararıyla aile fotoğrafları albüm yerine şık bir çikolata kutusuna konmuş ve ailenin mukaddes emanetleri arasında sayılarak elbise dolabının en üstündeki bavulun içinde saklanmıştır.. Yeri anlatırken uzun cümleler kurduğuma bakmayın, bir sandalyeye çıktığımda kolaylıkla ulaşabileceğim uzaklıktalardı. Hatta bir defasında üstüne çıktığım sandalyenin beni satması-beni üstünden atması yüzünden yere çakılmam, inerken can havliyle bavulu da yanımda götürmeme dair bir anım da vardır. Ama aynı yazıda bu kadar çok anı bünyede alerji yapabilir, kısmetse başka sefere..
Yazıya başlarken açıkçası hafif duygusal cümleler kuracağımı düşünmüştüm.. Ama uzay mekiği şeması çizer gibi planlı-cici yazmak gibi bir huyum ve zorunluluğum olmadığından bu defa da böyle oldu..
İnşallah ilerleyen günlerde daha fazla epik-lirik-didaktik ve pastoral içeriklere sahip yazılarda buluşuruz.. (şaka şaka, inşallah hiç bi zaman öyle öğreten adam yazıları olmaz burada.. hayat kısa, değmez o kıza vaziyeti :) )
Düne dair ne varsa dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım.. Bugün ve yarınınız güzel olsun.. Allaha emanetsiniz..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler..